Kadrajm - Tumblr Posts
Bahar gelecek ümidinde değilim. Zaten baharın ortasındayım. Bak, Yaz Mevsimi ufukta. Çiçeğim meyve verecek.
Ben onun telaşındayım.

On yıl sonra gelecek güzel bir haber, büyük bir servet, esaretten kurtuluş ne kadar mutluluk verebilir ki? "On yıla kadar neler olacak kim bilir" düşüncesi ümidin, sevincin önüne sekte vuracaktır. Kaldı ki muallak bir zaman diliminde muallak bir kavuşma ihtimali... En sevilen maşuk dahi olsa beklenilemez. İlla bıkkınlık verir. Kesin gerçekleştireceğim dediğim o kadar çok hayallerim, projelerim vardı ki erteleye erteleye bir türlü icraata geçemediğim için sönüp gitti. Ruhum, uzak mevhumuna çok uzak. Kaldı ki ihtimalli uzaklık. Asla bahsetmeyin. Kaldıramam, dayanamam, bekleyemem.




Veganmış! Çok vahşice davranıyoruz şu nebatat alemine. Bazılarının boynunu koparıyoruz, bazısını eziyoruz, bazılarını da döve döve al aşağı ediyoruz. Çok yazık ya! Bundan sonra etçilim arkadaş.

Öyle çıkarcıyız ki kendisini sevmeyen bir maşuku, kendisini sevdirsin diye yıllarca dua edip hunharca kabul olmasını bekleyen bir aşıktan farkımız yok bizim. En nihayetinde ikisi de mutlu olacaksa neden olmasın? 😊
Tek başıma yolculuk yapmayı seviyorum. Yol, bana beni hatırlatıyor. Geride kalan yollar hatıralarımı, gideceğim yollar hayallerimi temsil ediyor. Muhasebe imkanı buluyorum. Yaptığım yanlışların ağırlıkları çökerken üstüme ileriye ümitle bakıyorum. Hatalarımın tekrarı olmaması noktasında kendimle sözleşirken... Olması muhtemel güzelliklerin ihtimalini düşünüp mutlu oluyorum.
Yola çıkıldı evet. Biliyorum ki az bir dikkatsizliğim yoldan çıkaracak beni. Ve dahi sonrası, ya felç ya ceset. Kalan ahirki hayatımda da şayet varsa biraz müddet; yapılacak yanlış-doğru, götürecek beni, ya Cehennem ya Cennet. Yeryüzü dahi beyaz kefenini giyiyorken seni faniye meftun eden bu derin gaflet, nedir Fikret?
İçinde oluşan fırtınaları kimseye anlatamıyorsun. Biliyoruz ki anlatsak da anlamayacaklar. Anlasalar da çare olamayacaklar. Dışarıdan her şey güzel görünüyor olabilir; maddi cihetle güzel de gidiyordur belki. Ya kalbin? Ya ruhun? Feryad eden sessiz çığlıkların... Kimse bilmese de kendi kendine ne acılar yaşıyorsun ey biçare insan!

Adam, karısıyla birlikte hem de bisikletle dünya turuna çıkmış. Etrafıma bakıyorum yok öyle bir örnek. Karavanla şehir şehir seyahat ediyorlar. Anlatıyorum saçmalık diyorlar. Şehirden uzaklaşmışlar her şeyi bir kenara koyup köyde hem de en baştan ilkel yaşamdan başlamışlar ben vaao diyorum ama çevremdekiler diyor "salak bunlar." Gazeteci zengin bir iş adamıyla röportaj yapıyor "bu zenginliğimin müsebbibi medarı iftiharım eşimdir. O beni hep destekledi, en azından dene kaybetsen de ileride pişman olmandan iyidir dedi cesaretlendirdi." Müteşebbis arkadaşlarıma bakıyorum karılarından fırça yemişler her şey kalmış yarım. Mevsim kış soğuk, fırtına, tipi... doğalgazlı sıcacık evlerini terketmiş çift dağ başında bir kulübede bazen mum ışığında bazen bir kaç saat yanabilen güneş lambasında kitap okuyorlar günlerce. Çevreme bakıyorum rahat döşeğinde dahi bırak okumaları ütü yapılıyor bol bol kafa ütülemeleri, dır dır figüranı herkes.
O izlediğim, okuduğum görüntüler, haberler belgeselden mi ibaret yahut senaryo gereği gülücük dağıtması gereken oyuncu kadrosu mu?
En büyük mutluluğu tarif edebildim mi acep?

Bir yerden duymuştum demiştim ya hani. Duymamıştım aslında. O, hep bendim.

İyi ki insanın eline ceza ve mükafat yetkisi verilmemiş. Kendi çıkarına ters düşen bir davranışa idamla hüküm verir. Falanca işi neden yapmadın diye nasıl bir kızgınlığa bürünüyorsa aman Allah'ım ucu nereye gideceğini düşünmeden şuursuzca bedduaya başlıyor. O falanca iş, nefsimizin ve dahi kalbimizin de hoşuna gitse de hukuken, dinen, vicdanen doğru değilse günahtır; cezası var. "E daha önce yapmıştın ama." Daha önce yapmış olmak ya da yapmaya devam ediyor olmak o işi meşrulaştırmaz ki. Allah, yanlışı belki bir tövbe ile örtecektir. Ama yanlışta ısrarı affetmez. Bedduadan korkup Allah'ın kanunlarını karşımıza almak o bedduayı haketmek demektir. Duaları kabul eden Allah, kötü duayı da sahibi cihetiyle kabul eder. Ağızdan çıkan kelimelerin nelere mal olacağını hesap edemeden içinizdeki kini kusarak kendinize yazık etmeyin.
Halet-i ruhiyen nasılsa manzaraya da o noktada mana yüklersin. Neşeyle baktığın o resim, belki bir hüznün karesidir.
Arayış içindeyim. Yükseklere baktım. Yükseklerden baktım bulamadım: Kaybettiğim kendimi.

Çok cesur arkadaşlarımız var. Yalnız kendilerine fazla güveniyorlar cesaretle cehaleti karıştırıyorlar. İnsan biraz yerini bilmeli. "Sen kimsin ki" tabirini sesli ya da ima ile ya da sessiz kendine söyletmemeli. Bakarsın amiriyle kankasıymış gibi konuşur, fakir haliyle zenginmiş ayaklarında gezer, kendi çirkin güzel biriyle sevgili olmaya çalışır. Garibim farkında değil ki bunların, kendisi için varlık alameti değil; eziklik sebebi olduğunun. Cühelaca haller işte. Şu hayatta en korktuğum şeylerin başında ezik duruma düşmek gelir. Bu yüzden hayallerimi dahi aşırıya kaçmadan kendi konumuma göre şekillendiririm. Günün sonunda üzülen olacaksam ne işim var ulaşılmaz, uçuk hülyalarda.

"Ben güzelliğe, maddi duruma, mesleğe, yaşanılan memlekete, kavme kabileye vs. önem veren birisi hiç değilim" diyen varsa çevrenizde hadi oradan değiniz tavrınızla. Yok öyle dünya. Vallahi kardeşim ben önem veririm. Bu ve bu saydıklarım tam olmayabilir ama birbirini ikame edebilecek güzellikler ararım. Mesala çirkin olur, ama hoş muhabbet ve kültürlü biridir. Fakir olur ama hakikî, dürüst yoldaş olur. Ailesi kötüdür kendisi onların yanlışlarını unutturacak kadar iyi olur hakeza... Aldanmayın insanların öyle dediklerine ya alternatifsizdirler ya da düpe düz dürüst değillerdir. Kendilerine fırsat verin bakalım nasıl da zengin prens, prenses arzularlar. Prensesi isteyen keloğlan gibi çirkin olabilirsin amma keloğlan gibi zeki ol bari.
Bazı durumlarda kalp meylediyor, akıl bulanıyor, elimiz bir kaç kelam yazmak için telefona gidiyor. Sonra bir anlık duraklayınca düşünüyorsun ki geleceği olmayacak bir durum, sonu gelmeyen karanlık bir tünel. Daha da kötüleşmeye sebep olacak görünüşte küçük hakikatte büyük bir eylem olduğunu anlıyorsun. Belki boyun bükük, kalp sızılar içinde, akıl hülyalara dalıp off çeker vaziyette ama ya sabır deyip kendi yoluna devam ediyorsun.

Birisine iyilik yapınca zannediyor; beni seviyor, bana değer veriyor. Hayır arkadaşım ben insaniyetin iktizası gereği, yapıyorum bunu sana. Yahut ileride gündeme getirip de ileri geri konuşup başımı ağrıtma diye önlem nevinden yapmak zorunda kalıyorum. Yaptığım iyilikle senin değerli olduğun anlamı çıkmasın. Bilakis sana tahammülümün olmadığı manasını deruhte ediyor o iyilikler. Daha az zararla nasıl bu kişiden kurtulurum çabaları benimkisi.

Ben kaba insanları sevmiyorum ya. Hele de inceliğim karşısında kabalaşan insanları hiç mi hiç sevmiyorum.
Yaş ilerledikçe geçen fırsatları, olmayışları görmekle birlikte bu olanakların azalışlarına da tanık olmak çok ağrıma gidiyor. Ümidimin fevkinde hayallerim var iken. Ümit besleyeceğim mümkünlüklere dahi olur mu acaba nazarıyla bakmaya başladım. Çok değil aslında istediğim: Hayatımdan bir kaç şeyi bile değiştirebilsem sanki böyle karamsar, böyle hüzne giriftar olmayacağım zannındayım. Şu saatten sonra bir şeyleri temellendirip yükseltecek zamanda da değilim zaten. Mutmain bir kalp, bir parça sıhhat, biraz da huzurdur arzum.