
345 posts
Syhmspmk - Eyhmus - Tumblr Blog

• Yeni tanıştığım yazarlardan oldu Mehmet Can Şaşmaz. Bu öykü kitabı ile kalbimi kazandı. Özellikle Ka isimli öykünün işleyişine hayran kaldım.
• Genellikle kadın erkek ilişkileri üzerinden ilerleyen öykülerde aynı zamanda aile içi dramatikler, gelecek kaygısı, mutluluk ve mutsuzluk kavramlarının göreceliği, gerçek-hayal ekseni, zaman ve yalnızlık temaları dikkat çekiyor.
• Zaman olgusu üzerinden yetmeme-yetişememe kavramlarına da şiirsel göndermelerde bulunuyor Mehmet Can Şaşmaz: “Ben bir vakit kaybıyım, anlıyorum. Belki de beni Dali’nin eriyen saatlerinin arasına koymalılardı.” (s. 71)
• Zaman kavramı üzerinden muhakeme yaşamak sadece günümüzün değil, geçmişin ve geleceğin de bir olgusu. Zamana yetişememek, ayak uyduramamak, zamanla değişmek, dönüşmek ve yenilmek...
• Yine zamana yabancı kalınan başka bir cümle ise şöyle: “Sevdiğim bazı şiirleri okuyorum. İsmime imzalı kitaplardaki tarihlere bakıp zamanın nasıl geçtiğine şaşırıyorum.” (s.7)

Büyülü gerçeklik akımının en iyi örneklerinden kitap. Yüzyıllık Yalnızlık kitabını çokça anımsattı bana. Şeker Portakalı’nı da hatırlattı elbette.
Dirmit; kitapları, şiirleri, doğa ile olan ilişkisi ile direnir.
Desteğini yıldızlardan, ağaçlardan, taşlardan, kuşkuş otundan, rüzgârdan alır,kitaplardan alır. O küçük kız çocuğu büyümeden kitap biter. Dirmit hep direnecek, direndiği için kazanacak. Tüm direnenler gibi…

Kısacık bir kitap. 88 sayfa. Yine tek oturuşta bitebilecek bir kitap. Zaten bu sıcaklarda çok tahammülü yok kimsenin. Bu aralar kısa olsun hemen bitsin tarzından kitapları tercih ettiğimi farkettim.
Kendisini ilgilendirmeyen, ona dokunmayan durumlar karşısında sessiz kalan ve bu sayede toplumda belli konuma gelenlerin kitabı. Daha derin mevzular var kitapta. Yazardan, yazayım bitsin havası aldım okurken.
Canım Jaguar yayınları yine güzel bir kitap basmış.

Kitabı bitirdiğinizde kurguyla olguyu birbirine karıştırıp, otobiyografik yanları olduğunu, Kristof'un göçü göçmenliği yakından yaşadığını kuşkusuz hissedeceksiniz. Kitaba trajik olaylar yaşamış nevrotik bir zihnin günlüğü demek de yanlış olmasa gerek.
Aslında bu kitapla Agota Kristof ile tanışma sebebim sonraki okuyacağım üçlemesine hazırlık amacı taşıyordu. 74 sayfalık hacimce küçük görünen ama tek oturuşta bitirdiğimde yüzüme tokat atan bir kitap oldu.
Sıra meşhur Agota üçlemesinde. Elbette hemen okuyamayacağım. Çünkü önümde sırasını bekleyen eserler var. Bilerek belki ertelemek istiyorum üçlemeyi. İnanılmaz tat bıraktı bende yazar.

Pek çok vasfı olduğu halde bunları kullanma ihtiyacı hissetmeyen nice insandan biri Peçorin. Onun derdi bilinmeyenin, sonsuzun gizemine ulaşabilmekte gizli… İmkansızlığının farkında olup çaresiz hissetse de…
“Sonsuzluğun gizi de sadece hedefe ulaşmanın imkansızlığında:
sonsuzlukta.”
* Çağdaşı Puşkin’in, düelloda bir kumpasa mahkum olarak ölümünün ardından anısına yazdığı şiirler dolayısıyla sürgünler yaşayan ve sonunda Puşkin ile aynı sonu yaşayan Lermontov, gencecik yaşında bu kadar güzel bir eserle gönlümüze girebildiyse, daha uzun yaşasaydı neler neler yazardı diye üzülüyor insan bu eseri okuduktan sonra.

Kaygılar herkesin içinde. Kim daha iyi mücadele ediyorsa o kazanıyor hayat savaşını.
Sally Rooney’in ilk okuduğum kitabı oldu. Çağdaş edebiyatın vazgeçilmez ismi olacak yazar. Okurken hep aklımda, var olan basit-sıradan bir konuyu bu denli best seller yapan şey nedir bu kitapta sorusu vardı.
Sanırım Marianne ve Connell arasında olanlar çok tanıdık geldi. Çünkü biz de büyürken onların çektiği büyüme sancısını çektik. Konu bu noktada bağlıyor bizi kitaba. Elbette yazarın dili çok hafif. Kitabı elinizden bırakamıyorsunuz.
Tumblrdaki kitap paylaşımlarımda içeriğini çok yazmak istemiyorum. Bu posta denk gelen birilerinin kitabı alıp okumasını isterim.

Benjy’nin sesi ve Quentin’in öfkesi. Faulkner’dan bir anlatım şaheseri. Karmakarışık bir olay örgüsü ve zamanı elinde oyuncak gibi kullanma beceresi.
Sanırım kurgu tek başına bu kitabı yüceltmek için yeterli. Ama ya kullandığı anlatım teknikleri?
Bilinç akışını kullandığı Quentin bölümü o kadar zevk verdi ki anlatamam. Metin akıyor resmen bu ikinci bölümde.
Kitap dünya edebiyatında okunması en zor 4-5 kitaptan biri. Bunun temel sebebi ilk bölüm olan Benjamin anlatıcısının zihinsel engelli birey olmasından kaynaklı. Ve bu bölümde zaman algımız yerle yeksan oluyor. Bir çok okuyucu bu zorlu ilk etabı kavrayamadan kitabı bırakıyor. Bu kısmı atlattıktan sonra kitap dikey uçuşa geçiyor aslında. Biraz sabredilirse sonrasında rahatça biter kitap.
Bu kitapla birlikte Faulkner fanı olduğumu açıklamak istiyorum. Sırada yazmış olduğu tüm kitapları okumak var.

can kızım 🥲
#
çokça denk gelemeye başladım:
bir filmin, bir kitabın sonunu getiremiyorum… diyenlere.
bence asıl sebep, akıllı ekranların fazlaca hayatımızda yer kaplaması. ve tabi hızlı tüketme çağında yaşıyor olmamız. hangi eylem olursa olsun hemen bitsin, hemen sonuca varsın istiyoruz.
çaresi belli. çağa direnmeye çalışmak. zor ama imkansız değil.
20.6.23
ankara

gece 3:46.
mr bekleme sırası.
ankara.

mayıs sonu.
ve hala gelmeyen ilkbahar.
ankara.

doğmakta zorlanan gece.
ankara.
Bu yıl kendime Calvino ve Cortazar külliyatlarını bitirme görevi verdim. Ve bi servet sayılacak tüm kitaplarını almakla kalmadım, yazarların adları geçen bütün kitapları da almış bulundum. Sanırım kötü tarafı iki yazarın bende bulunan kitaplarının yeni baskılarını da almışım geçen ay 🥲 Neden almayayım ki 🫶🏻

Edward Hopper’ın Nighthawks’ı üzerine yapılmış başkaca bi’ kaç tane uyarlamayı topladım bu yazıda. Hepsi ayrı eğlenceli olmuş 🫶🏻

Kaptan Kirk ve Spock, bu uzay Nighthawks versiyonunda Enterprise’dan ayrıldı.

Şafaktan bir süre önce Gotham ve Metropolis kahramanları kahve içmek için buluşurlar. Az önce hangi kötü adamı yendiklerini kim bilebilir?

Post-nöbet ya da nikotin eksikliğinden kahveye bi umut sarılış.

Kıraathanelere ara ara uğrar bi çaylarını içer ve deşarj olurum. Evet! Yan masadaki papaz kaçtı oynayan amcaların günlük küfürleri eşliğinde yudumlarım çayımı. Severim bu şekilde doğal olan ortamları. Çayın üstüne bi sigara da yaktım mı tamam! Aynı zamanda kıraathaneler yaşadığım yerin şivelerine aşina olmamı da sağlar. Ne şahane!
kulağımda "lost in the fire", bi melankolik hal üstümde ama takatim yok bu hale. nöbet çıkışısın sen, git uyu!

#zeze 🐈🤗
kulak sağırlaşır ama vicdanın sesi kısılmaz! yaşamanın bir yarış olmadığını birileri bir ip üstünde anlar. ip üstünde yürüyenler düşünce varır. dünyada varılacak hiçbir yer yoktur.
gittikçe daha az evindesin ✖️
Ben dünyaya şaşmak istedim. Ağaca çıkıp armuta bakmak istedim. Şimdi ağaçta armut yok; hepsi yere düşüp çürümüş. Çünkü herkes doymuş, doyuranın üzerinden yürümüş!