Huzuriinde - Tumblr Posts
A-Bacchus - Keşke Bilmeseydim (Bu şarkı ile tüketiniz.)*
Bilal öldü ben hiç ağlamadım. Bilal öldü ben çok ağladım.
Uzun süren bu suskunluğumu bu gece ne yazık ki tam da burada bozmak istiyorum… Yine sıcak bir yaz sabahıydı. Ortak ve yakın bir arkadaşımızın kız kardeşinin düğününde buluştuk. Herkes filinta gibiydi. Keyifler gıcırdı. İçkiler içildi bol bol eğlenildi, danslar edildi, halaylar çekildi. Her şey olması gerektiği gibiydi ve o davette 50'li yaşlarının ortalarında bir abimiz, alkol sofrasında bir cümle kurdu: "Her sabah bir yakın arkadaşımın ölüm haberini alıyorum ve hayatımın geri kalanını böyle yaşıyorum." diye. Kitabın ortasından girmiş bir pasaj gibi değil mi? Aynı benim şu anda kitabın ortasından hikayeye başlamam gibi. Ama merak etmeyin. Hikaye bir anda sona kavuşacak. Çünkü Bilal artık yok. Belki de hiç olmadı…
Gecesinde de bol bol eğlendiğimiz bir günün sonunda herkes bir yana bayılmış bir biçimde sabahı ettik ve sabahında güzel bir kahvaltının sonunda eğlence devam etti. Biz erkekler olarak bir hamam organizasyonu düzenledik yorgunluğumuzu atmak ve rahatlamak için. Toplaşıp gittik. Orada da herkesin keyfi yerindeydi. Ayrıca dünün yorgunluğunu hamam tam anlamıyla almıştı diyebilirim. Bilal'le yaptığımız son organizasyon. Cenazesini ve defnettikten sonra tüm yakın arkadaşlarıyla buluşup şarap içmemizi, onunla geçirdiğimiz güzel anıları birbirimize anlatışımızı saymazsak…
Bu müthiş 2 günde çekildiğimiz fotoğrafları birbirimize atmak için bir whatsapp grubu kurmuştuk. O grup hala var ve çıkamıyorum. Nedenini bilmiyorum.
Herifin instagramı hala duruyor. Bazen durup dururken oradan yazabilme ihtimali beni değişik hissettiriyor. Nedenini bilmiyorum.
Bilal iyi adamdı. Dünyaya erken göç eden iyi adamlardan. Görüntü yönetmeniydi. İyi bir fotoğrafçıydı. Siyah-beyaz fotoğraflara sevdiği kadınlardan daha çok inanan bi adamdı. Bir dizi projesinde birlikte çalışma fırsatımız oldu ve 1 seneye yakın da ev arkadaşlığımız. Aynı sofraya oturduğum, yılbaşında bayılana kadar içip aynı koltukta sızdığım, "Abi şöyle bi film var birlikte izlememiz lazım, fikirlerin benim için çok önemli" diyen bi adam. Birlikte saatlerce online oyunlar oynadığım bi adam. Sadece birlikte eğlendiğimiz replikleri birbirimize art arda yapsak dahi sıkılmadan aynı samimiyette ve coşkuyla gülebildiğim adam. Bilal iyi adamdı. Mücadelesi kalmadı. Ben pek iyi bi adam sayılmam. Mücadelem devam ediyor.
Hamam sonrası, benim gece çalışmam gerektiğinden düğün ekibinden erken ayrılmak zorunda kaldım. İşler birikmişti ve yetiştirmem gerektiğinden, yanlarından erken ayrılmak zorunda kaldım. Bir daha onu göremeyeceğimi ve aramızdan zamansız ayrılacağını bilseydim ne yapar ne eder 3 gün uyumadan çalışırım yine de kalırdım diyorum şimdi kendi kendime. Belki son sigaramızı ve biramızı içer, birlikte son müziğimizi dinler, son filmimizi izler, kadınlardan konuşurduk.. Dahasında fotoğraflar, fotoğrafçılar, yönetmenler hakkında uzun uzadıya tartışırdık. Sonra ne mi oldu? Sonra ben eve geldim. O akşam bizimkiler benim işimden dolayı buruk da olsa son kez Bilal'le vakit geçirme fırsatı buldular. Benim Bilal'i gördüğüm son akşam oydu.
Aradan 1 hafta geçti. O gün öğlene doğru yattığımdan geç uyanmıştım fakat başımda inanılmaz bir ağrı ve içimde inanılmaz bir huzursuzlukla ve huysuzlukla uyandım. Kalktım ve "Artık bir şeyler hazırlamalıydım kendime yemek için." dedim söylenerek. Zaten yeni uyandığımda huysuz olurum. 2-3 sigara içmeden bir şey yemem içmem ama bu sefer durum farklı gibiydi. Çok aldırmadım. Televizyondan bir şeyler açtım yemek yerken izleyeyim dedim. Yemekten önce de bir tane ağrı kesici attım iyi gelir belki diye. Fayda etmedi. İlk lokmamı ağzıma atmamla içeride odamda duran telefonumun çalması bir oldu. Lokmamı çiğnerken bir yandan salondaki üçlü koltuktan doğruldum ve içeriye odama gittim telefonu elime aldığımda Tolunay arıyordu. Yakın arkadaşım. Zamanında Bilal'le beni tanıştıran adam. "Efendim" dedim "Ne arıyon lan beni bu saatte?" hafif şakacı hafif dalga geçer bir üslupla. "Abi 4 kere aradım neden açmadın" dedi. Muhtemelen mutfakta yemek yaparken aramıştı. Der demez sesindeki telaşı kalbimi gıcıkladı. "Noldu oğlum? Bişi mi oldu dedim."
Ağlamaklı sesiyle:
"ABİ BİLAL İNTİHAR ETMİŞ" dedi.
O an çiğnediğim lokmayı yutkunamadım. Sadece "Ney?!" dediğimi hatırlıyorum yüksek bir sesle. Bir yandan onu dinlerken bir 20-30 saniye durumu idrak etmeye çalışırken; "Nasıl olur amına koyayım" "Ciddi misin ?" "Nasıl olmuş?" "Neredesin şu anda?" sorularım da üst üste geldi. Hemen geliyorum dedim ve telefonu kapattım. Masadaki dolu bardakta olan içeceğimden bir yudum alıp yutkunamadığım son lokmayı da onun yardımıyla yuttuktan sonra ekipmanlarımı giyip yola çıktım. Tolunay'la aramda bir 30 km'lik mesafe vardı. Düşünmemem lazımdı. Düşünmeden Tolunay'a ulaşmam. Sonrasında bakarız diyordum. Kazasız belasız. Müzik dedim. Müzik açayım. Kaskımın interkom'undan rast gele bir şarkı açıp, motorumu çalıştırıp gazlamaya başladım ve hiç bir şey söylemeden. ne çaldığını bilmeden. yola ve müziğe odaklı bir şekilde Tolunay'ın semtine vardım. Nasıl gittiğim konusunda şu an dahi hiç bir bilgim yok. Vardım ve aradım. Caddede Postane'nin karşısında beni bekle dedi. Bilal'in abisinin yanındayım. Cenaze evinde. Beni oraya bırakacaklar. Tamam dedim. Motoru park edip beklemeye başladım. O an. İşte o an müzik sesi kesilmişti. Rüzgar sesi. Motor sesi. Tüm sesler. Artık kafamın içindeki sesle baş başa kalmıştım. Kaçtığım ve ertelediğim. Kapalı bir dükkanın önünde, sadece sokak lambalarının aydınlattığı ve insanların birer birer seyrekleştiği bu matem saatlerinde; tam olarak ne ile baş başa kaldığımı o an yavaş yavaş idrak etmeye başladım. Sonra Tolunay geldi. Sarıldık. Ağladı. Güçlü kalmaya çalıştım. Başaramadım. O ağlayınca ben de kendimi tutamadım. Ağladım. Ağladım. Ama kendimi bırakmadan. Gözyaşlarım birer birer içime aktı. Çaktırmadım. Birinin güçlü kalması lazımdı çünkü. Çünkü Tolunay'ın 2. yakın arkadaş kaybıydı. İlk yakın arkadaşını motosiklet kazasında henüz 20'lerin başındayken kaybetmişti. Biraz da sağ salim beni buraya getiren şey buydu. Tolunay. Açık bir yer aradık. Alkol ayarladık. Tolunaylara geçtik…
Tam 1 ay sonra Bilal'in ölümünün yıl dönümü. Ve ben buradan sonrasına şu an için devam edemiyorum. 1 ay sonrasına kadar yine ara ara yazmaya çalışıp, hikayenin devamını bitirmeye çalışacağım. Umarım başarırım ve tam ölüm yıldönümünde bu hikaye de böylelikle bir şekilde hem ölümsüz olmuş olur hem de canım kardeşimin anısı internetin karanlık boşluğunda oradan oraya savrulur. Çünkü onun isteği de hikayesine yakışan da bu olurdu.
Rest in Peace B. B.