Gnn Iiri - Tumblr Posts
"Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daima yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür..."
|Yahya Kemal
Önüme serilmiş devasa binalar
Balkonlarda asılmış çamaşırlar, havlular
Ve de pencere kenarlarındaki pembe menekşelerle karışık papatyalar
Yağmur yıkıyor caddeleri
Çalıdan olan bir süpürge misali
Ah diyorum, keşke dışarıda olsam şimdi...
Yağmurda sırılsıklam olurken,
Damlaların kaldırıma çarpışını izlesem...
Nedir nedeni gitmenin?
Evimin önündeki o sokakta artık gezmemenin?
Yağmuru izleyip gülümserdin.
Sonra hayaller kurardın ve bir gün gerçekleştireceğini söylerdin.
Bedenin uzaklaşmış...
Ruhumsa hala yakın sana.
Hissetmek midir gerçeklik?
Yoksa duydukların mıdır gerçekler?
Sana anlatılanlara inanır mısın daima?
Hep de güvendiğin insanlardan duyduğun yalanlara...
Sonra yürümeliyiz
Sokaklara caddelere çıkmalıyız
Belki bir aşktır,
Bu kentin belleğini geri getirecek olan.
Burada yağmur yağıyor
Ama sen şemsiye almadan gel yine de.
Özletiyor bu çılgın sağanak seni,
Sırılsıklam özletiyor biliyor musun?..
BİLİYORUM SANA GİDEN YOLLAR KAPALI
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini
Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli
Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum oradan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki
Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği
Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki
Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini
Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri
Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…
Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki
Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki
İnan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir gece yarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri.
Aşkı görüyorum gözlerinde,
Parıldayan aşkı
Ve ardındaki endişeyi
Belki de bu durumda her zaman ki gibi çay içmelisin
Acı, şekersiz çay
Kaç kez düşündüm, bilmem
Kendim ve senin açından
Bir vapura binip kilometrelerce uzaklaşmaktan iyidir ya
...
![Bu Dnya Souyacak](https://64.media.tumblr.com/9a3e08d16f26fca5242da0f0935f2ff1/5707869075d780bf-50/s500x750/d210bdeec6575c2b0288fbd106dd24c080f11701.jpg)
Bu dünya soğuyacak
Yıldızların arasında bir yıldız
Hem de en ufacıklarından
Mavi kadifede bir yaldız, heves yani
Yani bu koskocaman dünyamız
Bu dünya, soğuyacak günün birinde
Hatta bir buz yığını veyahut öyle bir bulut gibi de değil
Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
Zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız
...
Çünkü dünya benden ibaret
Öyle olmayaydı şayet
Kafatasımın içinde ne diye dolanıyor
Bütün bu güzellik, bütün bu rezalet
Hepsi benim, hepsi bana ait
Güneş yerinde, her şey yolunda
Yanıyor eteklerim
Dönüyor yanı başımda
Ne kadar da yalandı sonuncusu
Gerçeklikten uzak
Ölüyorum bu kez
Kendi karanlığımın içinde ölüyorum
Bitmek bilmez üzüntü ve kırgınlıklarımın içinde
Ve bu kez dönüşüm olmayacakmış gibi hissediyorum
Asla kalkamayacakmışım gibi geliyor
Kızgınım belki de, her şeye
Hatta ara sıra duygularımın sel gibi yanaklarımdan süzülüşüne bile
Sen Bay Sonbahar gözlü, sen benim hem yaşama sebebim hem de ölüm meleğimsin...
Kim bu şeytan?
Şüphesiz o iblisin teki.
Bizi çıkmaza bırakıp bir oyunmuşçasına mahvoluşumuzu izleyen pislik.
Bundan zevk alıyor,
Tahmin etmezdim böyle birinin ölümüze bahse girecek kadar alçak olduğunu.
Hain kumarbaz, kendi oyununu bizim hayatımızın üzerine kuruyor
Cehennemden çıkmış alevden gözlerle bizi izliyor
Gülüyor ve kahyasından bir kadeh daha istiyor
Kendi suçlarından ötürü cennetten kovulmuş ve hiç pişmanlık duymamış melek misali.
Ben arafta kalmış bu Dünya'nın Dionysos'u
Sen ise benim üzümlü şarabım, en derin hazlarım...
Bu traji dolu hayatta bir arkadaş, seni ne çok özledim bir bilsen...
Geçen beter yaz sıcaklarından bahsetmek azaptır benim için
Boşverelim bu uzun pişmanlıkları, sessiz dakikaları
Zira bunu anlatmaya kalemim yetmez benim, bilirsin.
Şimdi ise yalnızca kadeh kaldırmak istiyorum; Mutluluğa, hiç bitmeyen arkadaşlık yıllarımıza ve mesafelerin engelleyemediği filmlere...
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar...
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut...
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım...
Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat...
Durma kendini hatırlat...
Durma göğe bakalım...
Seninkine benzeyen onlarca koku
Sokaklarda dolaşıyor ben sana yetişmeye çalışırken
Sigaraya bulanmış, birayla yıkanmış
Hiçbiri de yeterli değil huzur bulmama
Saklayabilsem kokunu göğüs kafesimde
Tutabilsem seni tenimde, hissiz ruhumda
Ne parmaklarım sararır o canlılıkta, ne gözaltlarım kararır seni izlerken
Ama keşke durabilsem çizgimde
Dengemi bozduğun yere dönebilsem, bulabilsem o anda tüm hislerini
Bozukluk olarak adlandırdığın çocuksuluğunu ve bitmemiş tüm hikayelerini
Ve keşke sevebilsem seni bir kış gecesi, hiç üşümeden
Şimdi yazıyorum bunları başım ağrır bir halde, okuyorsan hiç hatırlama beni
Parmakların bir daha hiç sararmasın sevgilim, deliverdiğin ciğerim feda o şüpheci çocuğa
Sessiz sessiz öpmeler
Dilimin tüm seslerini susturdum. İçimde biriken ne varsa, tüm duyguları, umutları, hayal kırıklıklarını ve korkuları akbabalara sundum; hepsi benden kopup gitti. Koca bir boşluk kaldı geriye, uğuldayan, derin ve karanlık. Şimdi elimde yalnızca bir canım var, titrek bir alev gibi sönmeye hazır. Belki yarın, belki bugün, belki de şu an, bu hayat usulca solabilir. Sessiz, derinden gelen bir son.
İnce bir ip gibi hayatın ucunda sallanırken, bana gülmemi söylüyorlar. Sanki gülmek, her şeyi yoluna koyacakmış gibi. Oysa içimde öyle bir yük var ki, anlatmaya kalksam kelimeler kifayetsiz kalır. Bağrımı açıp bilinen ve bilinmeyen tüm bıçak izlerini göstermek istiyorum. Her biri bir yara, her biri derin birer kesik. Ama buna bile gücüm yetmiyor artık. Ne anlatacak sözüm var ne de gösterecek cesaretim. Her şeyi içime gömmek, saklamak daha kolay geliyor.
Gözlerimdeki donuk bakışlar bile yetmiyor, sanki hayatımda hiçbir şey olmamış gibi gülmemi bekliyorlar. İçimde fırtınalar koparken, dışarıda sakin bir denizmişim gibi davranmamı istiyorlar. Oysa bilmiyorlar; bu ip, her an kopabilir. Gülmenin, yaşamaya devam edebilmenin bu kadar zor olduğu bir yerde, içimde sakladığım o bıçak yaraları, belki de beni hayata en çok bağlayan şeyler.
Hasan Bardakçı, "Yağmurun Altında Yalnızlık" şiirinde, /Gurbet gurbet geziyorum, özledim annemin sofrasını diyip, kitabın son "Ölüm Bahçesi" şiirinde Gurbetin tüm çilesini yedikten sonra eve dönmenin mutluluğu yok artık diyor. Herkes kendisinin derinine inmez ama bu bir acıdır.
Gözlerini kapatmadan önce nolur son kez avuçlarına bak
Her şeyi normal karşılıyorum ama gece olunca kendime dönüyorum, gerçek benliğime… İçimde biriktirdiğim kesiklerin yaraları yavaş yavaş açılmaya başladı. Sessizlik, üzerime bir ağırlık gibi çöküyor, kaçtığımı sandığım her his, birer birer geri dönüyor. Her yara, dokundukça daha derine iniyor, yıllardır üstünü kapattığım o duygular, şimdi beni esir alıyor.
Bir köpeğin yalnızlığını taşıyorum yıllardır, ıssız bakan gözlerimde. Kaburgalarım, hafif bir rüzgar esintisinde kırılacak gibi oluyor, sanki en ufak bir dokunuşta dağılıp savrulacağım. Bazen yüzüm bir duvara donup kalıyor; o an, sanki o duvarın boşluğuna çekiliyorum. İçine düşer gibi, ağır ağır, derin bir uçuruma… Her şey silikleşiyor, sesler, renkler, insanlar; geriye sadece soğuk bir boşluk kalıyor. O duvarın soğukluğu içime işliyor, varlığım belirsizleşiyor. Kendimi o boşlukta kaybediyorum, sanki bir parçam sonsuza dek o duvarda kalacak, geri dönmeyecek gibi.