Felsefe - Tumblr Posts
Mutlu olunca boş sokaklar huzurlu gelmeye başlıyor.
Çok pişmansındır. Senden nefret ettiğimi sağladığın için. Fakat en mağdur olan sensindir, kendini acındırdığın için.

Bilmek istemediğim lanet sırları öğrendiğim gün ölmeyi diledim.
Bazı şeyler kaldırım taşları arasından filizlenen çiçekler gibidir. Çok zor fakat imkansız değil.

Gözler yalan söylemez diyen kişi de yalancıydı.
Aynı çiçek gibisin. Çok güzel ve yalan. Baharda sonsuz mutluluk veren. Kışta umutsuzluk bırakan.
Olduğum kişiye beni dönüştürdüğün için teşekkürler..
Bir kelebeğin peşine takıldım. Kendisiyle birlikte beni günün sonunda ölüme sürüklediğini fark edemedim.

Beni sevmedikten sonra önüme dünyaları ser yine istemem. Kendine başka bir oyuncak bul.
Kötü sonu olduğunu bilmeme rağmen okuduğum kitapsın.

Ben bağırıyordum siz beni duymadınız.

"Tanrı bize hayatını kabul ediyor musun, diye sormaz. Seçim şansı yoktur. Kaderin zaten yazılmıştır. Sadece nasıl yaşayacağını seçebilirsin. Veya yaşamayacağını... O da bir seçenek. Ahlak veya alçaklık diye bir şey yok. Hayatın sonlanana dek... Sona dek yalnızca sen ve senin kuralların var. Bir zamanlar olduğumuzu sandığımız kişilerin hayatleri olduğumuz zamana dek..."
4 Eylül 2024
"Bu gerçek dışı bir algı. Beyin sen ne söylersen ona inanır. Beynimiz biraz saftır. Söylediğin her şeye insanıverir. Eğer sen 'Bütün insanlar kötüdür.' dersen beyin bunu kabul eder ancak bu mümkün değildir.
Kötü insanlar bile tamamen kötü olamazlar. İyi yanları vardır. İyi insanlar da tamamen iyi olamazlar, kötü yanları vardır. Sana kendinle alakalı şunu sorsam:
'Ben iyi bir insanım.' cümlesine ne kadar inanırsın?"
"Çok..."
"Ben kötü bir insanım cümlesine ne kadar inanırsın?"
"İnanmam."
"Peki şöyle söylesem: Ben iyi bir insanım ancak zaman zaman hatalar yapabiliyorum."
"İnanırım."
"Hangisine daha çok inanırsın peki? Tam olarak yüzde yüz inandığın hangisi olur?"
"İkincisi..."
"Çünkü bu daha gerçekçi öyle değil mi? Görüyorsun, insanlar aslında yaşadıklarından dolayı hastalanmazlar. Yanlış düşünce yapılarından hastalanırlar. Burada yapmaya çalıştığımız şey bu yanlış düşünce yapılarını fark edip düzeltmeye çalışmak."
"Peki neden insanlara bu kadar kolay bağlanıp çok zor kopuyorum?"
"Dünyadaki herkesin kötü olduğuna inanan birisi ne yapar? İyi bir şey bulduğunda ona sımsıkı sarılır öyle değil mi? Çünkü dünyada iyi bir insan olduğuna inanmıyor, bulduğu şeyi imkansız bir şey olarak görüyor."
Kafamın içinde kocaman bir ampul yanmıştı o an sanki. Gerçekten bana azıcık iyi gelen herkesi tanrılaştırıyordum gözümde ve terapistim bana bizzat bu cümleyi kurdu.
Söylediklerini düşünmemeyi tercih ettim o gün. Spora gittim, arkadaşlarımla oturdum ve eve döndüm. Ahmet aramadı. Ben araba kullanırken aradığımda kısa bir konuşma geçti aramızda. Eve döndüğümde mutsuz hissetmeye başladım. Ev sessizdi ve ben Ahmet'le konuşmak istiyordum. Yemeği yaptıktan sonra üzerime mutsuzlukla birlikte çöken ağırlığı atmak için uyumak istedim.
"Ahmet, ben yoruldum erken yatıyorum iyi geceler."
Asıl merak ettiğim şey uyumadan önce beni arayıp aramayacağıydı.
"Tamam fıstık iyi geceler."
Bu mesajı görünce daha da mutsuz hissettim. Uyuyarak kaçmak istiyordum ancak gerçekten mutsuz olduğumda uyumak pek becerebildiğim bir aktivite değildi.
İzlediğim filmi açıp biraz devam ettim. Film beni daha çok üzüyordu. İlk film olan Before Sunrise çok hoşuma gitmişti. Bana Eskişehir'de geçirdiğim büyülü günü hatırlatmıştı.
Ancak bu ikinci film gerçekçiydi. Birbirlerine bir günlüğüne aşık olan bu kadın ve adam tekrar karşılaşmış ve evlenmişlerdi ancak gerçek hayatta gördüğüm çiftler gibi sürekli kavga edip birbirlerine kırıcı şeyler söylüyorlardı.
Uyumadan önce tekrar Ahmet'e yazdım. Eve dönmüş olsaydı aramak istiyordum ancak dönmediğini söyledi. Biraz kırgın hissetmiştim. Terapiye gittiğimi biliyordu ve nasıl geçtiğini sormamıştı. Bunun benim için zor bir şey olabileceğini düşünmemişti muhtemelen. Zaten yarası olan insanları yalnız yarası olanlar anlar. Sıradan insanların akıl sır erdirebileceği psikolojide kişiler değiliz.
Nasıl uyumayı başardığımı hatırlamıyorum. Çok yorucu rüyalar gördüm. Uyandığımda onları da unuttum. Ahmet'ten günaydın mesajı yoktu ve saat sekiz buçuğu geçmişti. Tekrar uyumayı tercih ettim. Gözlerimi bir sonraki açışımda günaydın demiş olur belki diye...
Tekrar uyandığımda "Günaydınn" yazmıştı her sabahki gibi. Ancak ben çok yorgun ve mutsuz hissediyordum.
"Günaydın." dedim. Daha fazlası içimden gelmedi. Suyumun kesildiğini görünce biraz öfkelendim kendi kendime. Aslında benim hatamdı su saatini kontrol etmemek.
Su kartım muhtemelen annemlerde kalmıştı. Su yüklemek için önce onların evine gitmem gerekiyordu. Bu daha da zor olduğu için iyice huysuzlandım. Üzücü bir iki şarkı dinleyip bir sigara içtim. Ardından sıkılmış olsam da filmin sonunu merak ettiğim için tekrar izlemeye koyuldum.
Bazı şeyler sonunu görene dek anlamsız kalıyor. Bu bütün hayatımız için geçerli. Filmin sonunda adamın kadına söylediği sözler beni çok etkiledi.
"Bu gerçek hayat! Evet kusurlu ama gerçek aşkı soracak olursan bu o."
O an terapistimle konuştuğum konular geldi aklıma. Evet, ilk filmdeki gibi büyülü değildi hayatları çünkü her şeyin başlangıcı büyülü hissettirir insana ancak bir süre sonra alışılır. Alıştığımız şeyleri hiç kaybetmeyeceğimizi sanarız. Yahut zaten var oldukları için onların varlığının ne derece önemli olduğunu fark etmekte zorlanırız. Bu, yaşadığım şehre benziyordu. İnsanlar burayı görmek için farklı kıtalardan, dünyanın diğer ucundan geliyorlardı ancak ben çarşıya inip manzarayı görmeye zahmet etmiyordum ve ne zaman o manzarayı görmeye gitsem şaşırıyordum.
"Ben dünyanın en güzel şehrinde yaşıyorum. Nasıl buraya sık gelmem?"
Elimin altında olan bir şeyin ne kadar kıymetli olduğunu fark etmek daha zordu çünkü.
Aşk da buna benziyordu muhtemelen. Ben de tıpkı filmdeki kadın gibi bir masal diyarında yaşamayı hayal ediyordum hep ancak kusurlu da olsa bu gerçek dünyaydı. Gerçek dünya masalsı değildir yine de sevip sevilebiliriz ve yanı başımızda duran mutluluğu görmeye çalışabiliriz.
"Herkes her şeyi yapabilir." derdim lise zamanlarımda. "Kimseye karşı bir beklentiye girmemek gerekir."
Aslında mutlu olmak bu kadardı. Kendi hayatımla ilgilenip kendim için yaşarken zaten var olan her şey mutluluk vericiydi. Kimsenin bana günaydın demesine gerek yoktu. Gün zaten ayıyordu. Kimseyi yargılamadan özgür hissederek geçirdiğim günlerde gerçekten de mutluluk soyut bir kavram olmaktan uzaktı. Aslında bu kadar basitti: Kendin ol ve kimseye karışma.

Bir şehir ol mesela Ankara gibi,
de ki;
"Lay lay lom galiba sana göre sevmeler sevilmeler"
Designed by: @alperenlive
Bu dünya sadece kalbini kıracak.
Kirli bir camdan bakıp herkesi ve her şeyi kirli sanıyorsunuz.
`Franz Kafka

Geceleri göküşağına boyamak mıdır suçum?
Herkes bağrırken şiir okumak mı,
Susmak mı sözün bittiği yerde,
Kusmak mı sindirebildiklerinizi?
Apansız uykum kaçıyor her gece,
Bu da mı aleyhime kanıt?
Sondan soymaya başladım adları
Böyle hoşuma gidiyor
Beğenmeseler de seviyorum ellerimi,
Hep olmuycak düşler görüyorum,
Yenileceğim kavgalara giriyorum durmadan,
İtraf ediyorum ...
Silin adımı listenizden,
Yokum;aslında bir oyun olan kavgalarınızda
Ve
Aslı bir kavga olan oyunlarınızda.
Kirli sevinçlerinizde ortak etmeyin beni.
Gözyaşlarınızı da paylaşamıyorum.
Yalan övgülerinize ihtiyacım yok.
Gıyabımda kesinleşmiş hükümler verin.
Bir sürgün nereye sürebilir?
Gölgeler kelepçeye vurulur?
Çeklilin,yürümediğniz yolları(mı) kirletmeyin!
~Dostyevski~