Kendi Kalbine Yazar - Tumblr Posts
"Hissettiğim bu duygular nereye ait? Başkasının acısı benim ruhumda can bulmuş sanki"


Yalnız seni arıyorum
Nahit Hanım'a mektuplar
-orhan veli
"Kimsenin bilmediği bir ada,
Benim bile bulamadığım.
İhtiyacımda gönülden hissettiğim.
Sen sahip olduğum mücevherim."

"Sana bana gösterdiğin davranışla yaklaştığımda, bana "neyin var?" diyemezsin.
Eğer konuşmaya başlarsam etrafımda sadece yıkıntılar kalır. Ben kendimi zar zor toparladım, tekrar dağıtamam."
"Sessiz kal. Değiştiğimi, şerefimi kaybettiğimi varsay. İkimiz içinde böylesi çok daha iyi olacak."
"Ne ben kendimi açıklamaya çalışırken boşa kürek çekeceğim, ne sen yaptığın haksızlıklara üzüleceksin. Sadece sus."
Bir kelebeğin peşine takıldım. Kendisiyle birlikte beni günün sonunda ölüme sürüklediğini fark edemedim.

Beni sevmedikten sonra önüme dünyaları ser yine istemem. Kendine başka bir oyuncak bul.
24 Temmuz 2024
Birkaç gün önceki tartışmamızdan beri hiç konuşmadık. Ona neden kızdığımı bile hatırlamıyorum. Zorlasam hatırlarım ancak unutmayı tercih ediyorum. Salonun hemen önünde bulduğum gölge bir köşede sigara içerken hocam geliyor karşıdan. Hemen gülümseyip el sallıyorum. Yanına gidiyorum. Çekinerek etrafı kontrol ediyoruz. Yobaz patronu ortalarda görünmüyor. Mentollü sigara çıkarıyorum cebimden. Hemen yüzü gülüyor. Çok sevdiğini bildiğim için bir paket ona ayırmıştım. İçinden bir tane almak için uzanıyor. Paketi ona uzatıyorum. Utanıyor. Parasını vereyim diyor. Gülüyorum. Bilmiyor ki ben onun elindeki yarım mentollü sigarayı bana verdiğini hatırlıyorum. O bir sigarası varken yarısını bana veriyorsa ben de kalan iki paketimden birini veririm. Ona bu şekilde anlatmıyorum. Gülümseyip sarılıyor.
Eskiden çekinirdik. O kıskanç kız hayatımızdayken hocam bana çok sarılmazdı.
Şimdi rahatız. Kötü insanlardan, gözlerden uzak... Bi biz kaldık. Bir de bu salon...
500 sayfalık bir roman olsam ilk yüz sayfada bırakırdım okumayı. Bu hayat biraz fazla uzadı.
"Tanrı bize hayatını kabul ediyor musun, diye sormaz. Seçim şansı yoktur. Kaderin zaten yazılmıştır. Sadece nasıl yaşayacağını seçebilirsin. Veya yaşamayacağını... O da bir seçenek. Ahlak veya alçaklık diye bir şey yok. Hayatın sonlanana dek... Sona dek yalnızca sen ve senin kuralların var. Bir zamanlar olduğumuzu sandığımız kişilerin hayatleri olduğumuz zamana dek..."
Her düşünce bize geri dönmesi üzerine gönderdiğimiz birer enerjidir. Aldatmak düşünerek başlar. Aldatılmak da öyle. "İnandığımız her şey gerçektir." demiş Picasso. Çünkü bir kere biz inandıktan sonra, gerçekten olana dek düşünürüz ve sonunda gerçekleştiği zaman "biliyordum" deriz.
Halbuki her neye inandıysak, bunu biz gerçekleştirdik.
Kendime dair yeni bir bilgi: aslında herkesi olduğu gibi kabul ediyormuşum herkes göründüğü gibi olduğu müddetçe
"Benim adım Kinyas. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi."
1 Kasım 2023
Geçen gece sohbet edip gülüyorduk. "Dünyanın yarısını yok etmek isterdim." dedi Eray. Ali güldü. Ben de güldüm. "Belki biz yok olan yarıda oluruz. Ölüp kurtuluruz." Yüzünde bir buruk gülüşle gözlerime baktı.
"Biz ölmeyelim ya, yaşayalım." dedi.
Bir soru daha soruldu. "Hayattaki dönüm noktanız nedir?" Ali bana baktı, gülümsedi. Masaya döndü. "Ben söylemeyeyim ya." dedi.
"Evet, anlatma sen." dedim. Asla anlatmasın. Bu ikimizin sırrı. Bazen bir şey anlatırken masadaki diğer insanlara "Sen biliyorsun." der bana bakarak. O bakışı da öyle bir bakıştı. "Sen biliyorsun." bakışı.
Bir süre geçti. Birileri gitti, birileri kaldı. Bakışma yarışı yapmaya başladık birden. Göz kırpmak da serbest. İkimiz de sırıtıyoruz. Ali'nin göğsü hızla inip kalkmaya başladı. Bense yutkundum ağır ağır. "Sonsuza dek sürer bu böyle." dedim. Sonsuza dek sürsün istedim.
8 Ağustos 2024
Öğlene doğru uyanıp hemen telefonumu elime alıyorum. İlk yazdığı gecenin sabahında günaydın mesajı vardı. Yine atmış olacağını düşünüyorum.
Beklediğim mesajı göremeyince biraz hayal kırıklığına uğruyorum. Yazıp yazmamakta kararsız kalıyorum bir süre.
"Unutulmuşum."
Bir iki saat sonra cevap geliyor.
"Günaydın güzelim."
Yeni uyandığını söylüyor. Geç uyuduğunu bildiğimden inanıyorum.
Zaten neye inanmak istiyorsam hemen inanırım ben.
O günden sonra her sabah "Günaydın güzelim." mesajı geliyor. Alışmaya başlıyorum.
25 Ağustos 2024
14.37
Bakkala gitmek için üzerime geçirdiğim kot ve uzun tişörtün aynadaki yansımasına bakıyorum. Sade duruyor. Masum... Evden o şekilde çıkmaya karar verip çantamı hazırlıyorum.
Yol boyu gülümsüyorum.
"Bak, fark ediyor musun yaşadığını? Her şey yolunda. Sakin ol. Hayat bu kadar işte. Bir sorun yok."
Çektiğim acının, mutluluğu kendimden başkalarında aramaktan geldiğini fark ediyorum yine. Zafer amca geliyor aklıma:
"Bir Müslüman kıza böyle giyinmek yakışmıyor." demişti. O an çok kızmıştım.
"Sen insanlar doğruyu söylediğinde kızıyorsun kızım! Zoruna giden şey Zafer amcanın haklı olmasıydı."
Kendime zar zor bunu itiraf ettikten sonra Zafer amcayla karşılaşırsam beni düzgün giyinmiş göreceği için mutlu olacağını düşünüyorum.
Eve çıkıyorum sonra. Babacığım tıraş olmuş. Yüzü tertemiz. Sadece bıyıkları duruyor. Mis gibi kokuyor. İki yanağımdan ve boynumdan kocaman öpüyor.
Annem geliyor ardından.
"Aa namuslu giyinmiş benim kızım." diyerek o da öpüyor. Babam gülüyor.
Kız kardeşimi öpmeye gidiyorum ardından. Yemek yiyor sincap yanaklım.
"Anneme benzemişsin." diyor şaşkın yüzüyle. Bunu ne zaman söylese çok mutlu olurum. Kocaman öpüyorum onu da.
Eskişehir'den aldığım kupaya bir kahve yapıp balkona çıkıyorum. Ellerimdeki nasırlar gözüme çarpıyor o an. Gülümsüyorum.
Spora uzun bir ara verdikten sonra kaybolan nasırlarım yeniden çıkıyor emek emek. Bunu seviyorum.
Çalışmaktan yıpranan ellerimi, yolda göz göze geldiğim tanımadığım insanlara gülümsemeyi, dünyayı fark etmeyi, mutlu insanların gülüşlerine bakmayı seviyorum.
Sevdiğim Şeyler
Abimin beni yanaklarımdan öpmesi
Abimle vedalaşmak
Yaban çiçekleri
Yağmurlu günler
Karlı günler
Yıldızlı gökyüzü
Karlı dağlar
Yüksek yerler
Annemin durduk yerde yanıma gelip beni sevmesi
Tıraş olduğunda babamın boynumu öpmesi
Kediler
Kardeşimi yanaklarından öpmek
Kardeşimle film izlemek
Cem'le Mert'ten çiçek almak
Cem'le Mert'e çiçek vermek
Tanımadığım insanlara selam verip gülümsemek
Sarılmak
El ele tutuşmak
Çello çalışmak
Piyano çalarken Recep'i izlemek
Tugay'ın saçlarıyla oynamak
Tugay'ı şarkı söylerken dinlemek
Teyzemi arayıp "Beni evine alacak mısın?"demek
Ablamla farklı yemekler denemek
Hazalla aynı odada uyumak
Sudeyi aramak
Uzun yolculuklarda müzik dinlemek
Yankı yapan ortamlarda tek başıma şarkı söylemek
Deniz kenarında yürümek
Amasra'da balık yemek
Kuzey'le Mersin'de gezmek
Annemin ellerini koklamak
Sümbül kokusu
Hazal'la her sabah günaydınlaşmak ve gece 00.00 yazmak
Anneannemden hikayeler dinlemek
Dedemle limonlu çay içmek
Saçlarımı ördürmek
Yüzmeye gittiğimde havuzdaki dalgacıklarla oynamak
Seroş'umun beni araması
Seroş'umla müzik konuşmak
Başkalarına iltifat etmek
Sude'nin yanaklarından öpmek
AŞTİ'de vedalaşmak
Uyumadan önce müzik dinlemek
Balkonumda oturmak
Kahve kokusu
Konser salonları ve sahne
Recebi otogarda karşılamak
Receple vedalaşmak
Ellerimdeki nasırlar
Ağırlık kaldırmak
Burak tarafından zorbalanmak
Başımın okşanması
Özgür hissetmek
4 Eylül 2024
"Bu gerçek dışı bir algı. Beyin sen ne söylersen ona inanır. Beynimiz biraz saftır. Söylediğin her şeye insanıverir. Eğer sen 'Bütün insanlar kötüdür.' dersen beyin bunu kabul eder ancak bu mümkün değildir.
Kötü insanlar bile tamamen kötü olamazlar. İyi yanları vardır. İyi insanlar da tamamen iyi olamazlar, kötü yanları vardır. Sana kendinle alakalı şunu sorsam:
'Ben iyi bir insanım.' cümlesine ne kadar inanırsın?"
"Çok..."
"Ben kötü bir insanım cümlesine ne kadar inanırsın?"
"İnanmam."
"Peki şöyle söylesem: Ben iyi bir insanım ancak zaman zaman hatalar yapabiliyorum."
"İnanırım."
"Hangisine daha çok inanırsın peki? Tam olarak yüzde yüz inandığın hangisi olur?"
"İkincisi..."
"Çünkü bu daha gerçekçi öyle değil mi? Görüyorsun, insanlar aslında yaşadıklarından dolayı hastalanmazlar. Yanlış düşünce yapılarından hastalanırlar. Burada yapmaya çalıştığımız şey bu yanlış düşünce yapılarını fark edip düzeltmeye çalışmak."
"Peki neden insanlara bu kadar kolay bağlanıp çok zor kopuyorum?"
"Dünyadaki herkesin kötü olduğuna inanan birisi ne yapar? İyi bir şey bulduğunda ona sımsıkı sarılır öyle değil mi? Çünkü dünyada iyi bir insan olduğuna inanmıyor, bulduğu şeyi imkansız bir şey olarak görüyor."
Kafamın içinde kocaman bir ampul yanmıştı o an sanki. Gerçekten bana azıcık iyi gelen herkesi tanrılaştırıyordum gözümde ve terapistim bana bizzat bu cümleyi kurdu.
Söylediklerini düşünmemeyi tercih ettim o gün. Spora gittim, arkadaşlarımla oturdum ve eve döndüm. Ahmet aramadı. Ben araba kullanırken aradığımda kısa bir konuşma geçti aramızda. Eve döndüğümde mutsuz hissetmeye başladım. Ev sessizdi ve ben Ahmet'le konuşmak istiyordum. Yemeği yaptıktan sonra üzerime mutsuzlukla birlikte çöken ağırlığı atmak için uyumak istedim.
"Ahmet, ben yoruldum erken yatıyorum iyi geceler."
Asıl merak ettiğim şey uyumadan önce beni arayıp aramayacağıydı.
"Tamam fıstık iyi geceler."
Bu mesajı görünce daha da mutsuz hissettim. Uyuyarak kaçmak istiyordum ancak gerçekten mutsuz olduğumda uyumak pek becerebildiğim bir aktivite değildi.
İzlediğim filmi açıp biraz devam ettim. Film beni daha çok üzüyordu. İlk film olan Before Sunrise çok hoşuma gitmişti. Bana Eskişehir'de geçirdiğim büyülü günü hatırlatmıştı.
Ancak bu ikinci film gerçekçiydi. Birbirlerine bir günlüğüne aşık olan bu kadın ve adam tekrar karşılaşmış ve evlenmişlerdi ancak gerçek hayatta gördüğüm çiftler gibi sürekli kavga edip birbirlerine kırıcı şeyler söylüyorlardı.
Uyumadan önce tekrar Ahmet'e yazdım. Eve dönmüş olsaydı aramak istiyordum ancak dönmediğini söyledi. Biraz kırgın hissetmiştim. Terapiye gittiğimi biliyordu ve nasıl geçtiğini sormamıştı. Bunun benim için zor bir şey olabileceğini düşünmemişti muhtemelen. Zaten yarası olan insanları yalnız yarası olanlar anlar. Sıradan insanların akıl sır erdirebileceği psikolojide kişiler değiliz.
Nasıl uyumayı başardığımı hatırlamıyorum. Çok yorucu rüyalar gördüm. Uyandığımda onları da unuttum. Ahmet'ten günaydın mesajı yoktu ve saat sekiz buçuğu geçmişti. Tekrar uyumayı tercih ettim. Gözlerimi bir sonraki açışımda günaydın demiş olur belki diye...
Tekrar uyandığımda "Günaydınn" yazmıştı her sabahki gibi. Ancak ben çok yorgun ve mutsuz hissediyordum.
"Günaydın." dedim. Daha fazlası içimden gelmedi. Suyumun kesildiğini görünce biraz öfkelendim kendi kendime. Aslında benim hatamdı su saatini kontrol etmemek.
Su kartım muhtemelen annemlerde kalmıştı. Su yüklemek için önce onların evine gitmem gerekiyordu. Bu daha da zor olduğu için iyice huysuzlandım. Üzücü bir iki şarkı dinleyip bir sigara içtim. Ardından sıkılmış olsam da filmin sonunu merak ettiğim için tekrar izlemeye koyuldum.
Bazı şeyler sonunu görene dek anlamsız kalıyor. Bu bütün hayatımız için geçerli. Filmin sonunda adamın kadına söylediği sözler beni çok etkiledi.
"Bu gerçek hayat! Evet kusurlu ama gerçek aşkı soracak olursan bu o."
O an terapistimle konuştuğum konular geldi aklıma. Evet, ilk filmdeki gibi büyülü değildi hayatları çünkü her şeyin başlangıcı büyülü hissettirir insana ancak bir süre sonra alışılır. Alıştığımız şeyleri hiç kaybetmeyeceğimizi sanarız. Yahut zaten var oldukları için onların varlığının ne derece önemli olduğunu fark etmekte zorlanırız. Bu, yaşadığım şehre benziyordu. İnsanlar burayı görmek için farklı kıtalardan, dünyanın diğer ucundan geliyorlardı ancak ben çarşıya inip manzarayı görmeye zahmet etmiyordum ve ne zaman o manzarayı görmeye gitsem şaşırıyordum.
"Ben dünyanın en güzel şehrinde yaşıyorum. Nasıl buraya sık gelmem?"
Elimin altında olan bir şeyin ne kadar kıymetli olduğunu fark etmek daha zordu çünkü.
Aşk da buna benziyordu muhtemelen. Ben de tıpkı filmdeki kadın gibi bir masal diyarında yaşamayı hayal ediyordum hep ancak kusurlu da olsa bu gerçek dünyaydı. Gerçek dünya masalsı değildir yine de sevip sevilebiliriz ve yanı başımızda duran mutluluğu görmeye çalışabiliriz.
"Herkes her şeyi yapabilir." derdim lise zamanlarımda. "Kimseye karşı bir beklentiye girmemek gerekir."
Aslında mutlu olmak bu kadardı. Kendi hayatımla ilgilenip kendim için yaşarken zaten var olan her şey mutluluk vericiydi. Kimsenin bana günaydın demesine gerek yoktu. Gün zaten ayıyordu. Kimseyi yargılamadan özgür hissederek geçirdiğim günlerde gerçekten de mutluluk soyut bir kavram olmaktan uzaktı. Aslında bu kadar basitti: Kendin ol ve kimseye karışma.
Sana karşı dürüst olmaylıyım sevgilim:
Beni sevmek sandığından zor olacak. İzleri hâlâ iyileşmemiş pek çok yaram var benim. Kaşınıyor, batıyor, rahatsız ediyor bazen. Çok dengesiz olabiliyorum. Ruhumdaki hastalıkları henüz iyileştirmedim. Affet beni. Öfkem çok zarar verici olabiliyor. Kırılmaktan korktuğum ilk anda elime bir kalkan yerine ateşli bir kılıç alıyorum çünkü. Maalesef hayat bana kendimi bu şekilde savunmayı öğretti.
Ancak gitmek yerine tüm bu zor yanlarımdan sonra bile yanımda kalmayı tercih edersen sana söyleyeceklerim var:
Seni tertemiz sevebilirim. Küçük bir kızın annesine duyduğu kadar saf bir sevgi sunabilirim. Gözüm fani yüceliklerde değildir benim. Sana ve bana sunduğun sevgiye sonsuza kadar sadık olabilirim.
Saygıda kusur etmem asla! Her bayram elini öperim. Hoşlanmayacağını bildiğim hiçbir şeyi yapmam. Bilmeden bir kusur işlediğimde boynumu eğip özür diler ve bir daha tekrarlanmayacağına dair sana söz veririm.
Seninle bir bahar akşamı sabaha kadar öpüşüp gün doğumunu seyredebilirim. Yıldızları sayalım, desen sıkılmam. Yüzünü güldürmek için canımı verebilirim.
Ben böyle bir kızım işte! Duvarlarını aşmadan içindeki güzelliği asla göremeyeceğin biriyim.
O duvarları aşan kimse olmadığından da her zaman bir kaya parçası kadar sert ve çekilmez olduğumu söylemeye devam edecek insanlar.
Sen sev beni. Bakarsın karşındaki duvarların arasında gül sarmaşıkları yetişmeye başlar...
Sana karşı dürüst olmaylıyım sevgilim:
Beni sevmek sandığından zor olacak. İzleri hâlâ iyileşmemiş pek çok yaram var benim. Kaşınıyor, batıyor, rahatsız ediyor bazen. Çok dengesiz olabiliyorum. Ruhumdaki hastalıkları henüz iyileştirmedim. Affet beni. Öfkem çok zarar verici olabiliyor. Kırılmaktan korktuğum ilk anda elime bir kalkan yerine ateşli bir kılıç alıyorum çünkü. Maalesef hayat bana kendimi bu şekilde savunmayı öğretti.
Ancak gitmek yerine tüm bu zor yanlarımdan sonra bile yanımda kalmayı tercih edersen sana söyleyeceklerim var:
Seni tertemiz sevebilirim. Küçük bir kızın annesine duyduğu kadar saf bir sevgi sunabilirim. Gözüm fani yüceliklerde değildir benim. Sana ve bana sunduğun sevgiye sonsuza kadar sadık olabilirim.
Saygıda kusur etmem asla! Her bayram elini öperim. Hoşlanmayacağını bildiğim hiçbir şeyi yapmam. Bilmeden bir kusur işlediğimde boynumu eğip özür diler ve bir daha tekrarlanmayacağına dair sana söz veririm.
Seninle bir bahar akşamı sabaha kadar öpüşüp gün doğumunu seyredebilirim. Yıldızları sayalım, desen sıkılmam. Yüzünü güldürmek için canımı verebilirim.
Ben böyle bir kızım işte! Duvarlarını aşmadan içindeki güzelliği asla göremeyeceğin biriyim.
O duvarları aşan kimse olmadığından da her zaman bir kaya parçası kadar sert ve çekilmez olduğumu söylemeye devam edecek insanlar.
Sen sev beni. Bakarsın karşındaki duvarların arasında gül sarmaşıkları yetişmeye başlar...