Umut Bitti Sigara Ver - Tumblr Posts



"Yeni bir ateş söndürür bir başkasının yaktığını.
Yeni bir acıyla hafifler, eski bir ağrı."
18 Ağustos 2024
14.30
Sen kokuyor... Bu şehir sen kokuyor kalbi. Kaçamıyorum. Adım attığım anda senin nefesini soluyorum sanki. Parmakuçlarımda senin nasırların sızlıyor. Yüzümde senin sakallarının izi duruyor. Bir tek sen varmışsın gibi bu dünyada...
Zihnimden silemiyorum Eskişehir'deki o görüntüyü. Karanlık çöktükten sonra girdiğim her dar sokakta gözlerim o görüntüyü aramıştı. Çocuk gibi bisiklete binen gözlüklü, şapkalı bir dev adam... Tanımadığım bir adamın evinden çıkarken gördüm o görüntüyü. Hâlâ sen miydin diye düşünüyorum. Olabilir mi böyle bir mucize? Olurdu ya! Neler neler oldu ki bu olmayacak. Hayat bizi hep "hayır" dediğim yerde karşılaştırmadı mı? Hayat seni her vazgeçişimde karşıma koymadı mı?
Bir yemin gibi kalbi... Seni sevmek bir yemin gibi. Ne zaman bir başka adama yaklaşacak olsam sen beliriyorsun her yerde. Sanki evrenin bana "Sen bu adamdan başkasını sevemeyeceksin." deme şekli gibi.
Hâlâ inanıyorum biliyor musun? Hâlâ ikimiz için yazılmış bir mutlu son olduğuna inanıyorum umutsuzca. Yoksa nasıl dayanırım? Senden umudumu kesersem nasıl hayatta kalabilirim ki? Yaşamaya dair tek bir hevesim kalmaz işte tam o an.
Sen gittiğinden beri hayat durdu kalbi. Işıklar söndü. Bütün bu zifiri karanlıkta savrulurken bir gün yeniden ışığım olacağına inanıyorum.
Işık sendin kalbî.
30 Ocak 2024
Soyunma odasında Nagiş'le otururken telefon çaldı.
"Çıktım ben."
"Tamam ben de çıkıyorum o zaman."
Danışma masasında Mete Bey duruyordu.
"Ali geldi!" dedi beni görünce heyecanla.
"Biliyorum." dedim.
"Haberleştiniz yani?" diye sordu Mete Bey.
"Evet evet." Dedim. Gülümsedik.
Bütün dünya biliyordu ona ne kadar aşık olduğumu.
Kafeye girdiğimde barın önünde içecek alıyordu. Işıl ışıldı her zamanki gibi sevdiğim adam. Kocaman gülümsedim. Selamlaştık. Sarıldım tek kolumla. Uzun zaman sonra kokusu doldu içime.
"Sen bir şey içiyor musun?" diye sordu.
"Yok, teşekkür ederim." dedim.
Bunu söyledikten sonra aklıma ilk defa birlikte sigara almaya gittiğimiz gün geldi.
"Sen de alacak mısın?" demişti. Teşekkür etmiştim yine. Sonra utanmıştım. Adam ısmarlayayım mı diye sormamıştı. Sormuştu sadece.
Bu defa utanmadım. Alıştık birbirimize.
Oturduk sonra. Siyah cap'ini takmış.
Bir şeyler öğretti bana her zamanki gibi. Arada biraz dalga geçtim onunla. Bolca güldük. Hayatımı sordu, arkadaşlarımı sordu. "Kimse kalmadı." dedim. Neler olduğunu anlattım. Recep'in bana "egoist" dediğini anlattığımda "Sana?" diye şaşırdı Ali. Yine de konuyu sadece benden dinlediğini söyleyerek objektif olmaya çalıştı.
"Annemsin şu an. O da asla beni haklı bulmaz. Anne! Anne!" dedim gülerek. O da güldü. "Annen haklıymış o zaman." dedi.
"Evet, her zaman öyledir."
"Her zaman olamaz da..."
Gülümsüyorduk hâlâ.
"Eğer çevrende hiçkimse kalmadıysa o zaman kendini sorgulaman gerekir. Öz eleştiri, önemlidir. Yapılması gerekir. Ama eğer gerçek dostların duruyorsa çevren bir azalmaya gitmişse o zaman bir yükseliş dönemindesin demektir. Geliştiğin anlamına gelir. Çevrende tabii ki azalma yaşanır çünkü artık o insanlarla aynı vizyonu paylaşmıyorsundur. Bu yaşanır. Sen yükseldikçe çevren azalır."
Bu sözleri duymak geçirdiğim koca bir dönem boyunca anlamlandıramadığım her şeyin kafamda oturmasını sağlamıştı.
Biraz daha konuştuk. İngilizceden, hayallerden, hedeflerimizden...
"Spora yoğunluktan mı gelemiyorsun?" diye sordum fırsatını bulduğum bir ara.
"Evet ya..." dedi yüzünde gözleri parıl parıl hüzünlü bir gülümsemeyle.
O an anladım Ali'nin geldiği gün neden spor hakkında konuşmaya katlanamadığını. Üzgündü. Ama o normal insanlar gibi üzgün görünemez. Gergin olur, sinirli görünür, ters konuşur. Tıpkı ben gibi...
"Ama olsun. Bu benim için bir ara. Şu an yapmam gereken şeylere odaklanmalıyım ki ileride istediğim hayatı yaşayabileyim. Sporuma gidebileyim."
Neler yapmak istediğini anlattı bir ara.
"Ne istiyorum biliyor musun?" diye cümleye başladığında kalbimde uçmayı unutmuş bütün kuşlar kanatlandı sanki. Sevdiğim adam vardı karşımda. Araya giren uzun bir ayrılığın sonunda, tanıdığım, özlediğim adamı bulmuştum.
Bana geçmişini, geleceğini, gününü anlatan adam... Arkadaşım olan Ali vardı karşımda.
Annem yine haklıydı. Arkadaş kalmamız gerektiğini söylemişti. Acele etmiştim.
"Aşk, arkadaşlıkla başlar.
Güçlü bir arkadaşlık...
İkinizin de birbirinize karşı tamamen açık olabileceğiniz bir arkadaşlık...
Sonra arkadaşlığı en güzel şeye dönüştüren romantizm gelir."
Az şey gördüğümü söyledi bana Ali. İnsanlarla yaşadığım karmaşanın buradan geldiğini söyledi.
"Bu şehirde görebileceğin insan çeşidi tek tip."
"Sana daha önce söylemiştim. Bildiğim her şeyi on altı yaşımda oturtmuştum diye. Şimdi öyle bir dönemdeyim ki bildiğim her şeyi baştan sorguluyorum. Her şeyi yeniden öğreniyor gibiyim. İkinci ergenliğe falan girmiş olmalıyım." dedim gülerek.
"Zaten ergenliğin çıkışı başka bir şey. Bi tam o ergenlik dönemi var. 16-17 yaşlar. Bir de çıkışı var işte 20-21 yaşları. O dönem daha zor." dedi.
Sonra 22,23 yaşlarından bahsetti. Okul bitince ne yapacağım stresinin iş bulunca geçmediğini, daha da katlandığını söyledi.
"Ben meseleyi para sanıyordum." dedi. "Şu an mesela çok iyi para kazanıyorum. Yani bana yetiyor. Ama daha stresliyim mesela. Çünkü bir iş kurmaya çalışıyoruz. Olacak mı, olmayacak mı, nasıl olacak korkuları... Para değilmiş yani mesele."
"İş büyüdükçe stres artıyor değil mi?" diye sordum.
"Evet." diye onayladı.
Burak'ın çıkmasına yakın mail geldi telefonuna. Tabletini çıkardı çizim düzenlemek için. Ben de günü tadında bırakmak istedim.
"Ben kalkayım yavaştan. Hem senin çizim yapman gerekiyor, Burak da gelecek siz erkek erkeğe oturursunuz."
Ali biraz düşündü.
"Sen bilirsin." dedi.
Tabletini kenara çekti. Beni yolcu etmeye hazırlandı. Ayağa kalktık. Bu defa iki kolumu boynuna dolayıp sırtını sıvazladım.
Tıpkı eskisi gibi...
Çok uzun zaman olmuştu. Özlemişim. İyileşiyormuşuz hissinden fazlasıydı. Daha ne kadar aşık olunabilirdi ki bir adama? Olunurmuş. Üç mevsim geçirdik. Şimdi bahar kapıda.
İkinci defa hayatıma girer mi acaba yeni baharda?
✨Günümüz✨
Onunla geçirdiğim günleri çok az yazdığımı fark ettim zaman geçtikçe. İlaç kullanmaya başladığımda unutma korkusundan sık sık yazmaya başlamıştım. Hafızam her günün sonunda siliniyordu sanki. Ben de unutmak istemediğim bir şey olduğunda yazıyordum mutlaka.
Ama onunla geçirdiğim günler öyle değildi. Benim antidepresanım oydu. Unutmak da mümkün değildi. Yazmadığım günleri bile taptaze hatırlıyorum hâlâ.
Bahar geldiğinde hayatımdan tamamen çıktı. Ben iyileşiyoruz sanarken günün birinde yok oldu. Altı ay geçti. Ben hâlâ neye üzülsem onun gidişine ağlıyorum.
"En sevdiğin şiir?" diye soruyorum asla bir cevap alamayı beklemeyerek.
Ciddi bir şekilde düşündüğünü görünce şaşırıyorum.
"Mazursun," diyor. "Gazali"
"Ne garip adam..." diye düşünüyorum. "Hem antrenör, hem resimci, hem zeki, hem komik, hem kaba, sinirli, hem kibar, sakin, hem kültürlü, hem keko... Şimdi de şiir mi biliyor? Ne garip adam..."
Ben sensiz bin gece kan yuttum. Sen bir gece sensiz kalmadın, mâzursun...
-Ahmet Gazzali
Ağladım senin için ilk defa.
Elimde parçalanmış bir hayat var aslında.
Öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna
Bir karga bir kediyi öldüresiye bir oyuna davet ediyordu. Hep böyle mi bu?
Bir şeyden kaçıyorum bir şeyden, kendimi bulamıyorum dönüp gelip kendime yerleşemiyorum, kendime bir yer edinemiyorum, kendime bir yer…
Kafatasımın içini, bir küçük huzur adına aynalarla kaplattım, ölü benim kendini izlesin her yandan o tuhaf sır içinden ') Paniğini kukla yapmış hasta bir çocuğum ben. Oyuncağı panik olan sayın yalnızlık kendi kendine nasıl da eğlenir.
Niye izin vermiyorsun yoluna kuş konmasına
Niye izin vermiyorum yoluma kuş konmasına
Niye kimseler izin vermez yollarıma kuş konmasına?
|𝑁𝑖𝑙𝑔𝑢̈𝑛 𝑀𝑎𝑟𝑚𝑎𝑟𝑎
22 Ağustos 2024
Yeni bir hayal kırıklığı yaşadıktan sonra tekrar çökmüş hissediyorum kendimi. Bunalıyorum aynı döngüyü yaşamaktan. Bir adam girsin hayatına: "Adın ne, nerelisin, kaç yaşındasın..." diye başlayan sonsuz soruyu cevapla. "Senden hoşlandıysam senin de benden hoşlanman için her şeyi yaparım." desinler ve sen gerçekten hoşlanabileceğine inandığın anda yok olsun o adam.
Sahiden ne zaman hayal kırıklığına uğrasam Ali'nin gidişine ağlıyorum. Yeniden rüyalarıma girmeye başlıyor. Yeniden ona olan öfkem kabarıyor. Yaptığı haksızlığın hazımsızlığını çekiyorum.
Aşka inancımı yitiriyorum. Sevmek yok bu dünyada.
"Dünyayı güzelleştiren kadındır zaten." demişti Ali. Yine cinsiyetçi bulmuştum o zaman bu söylemini. Hâlbuki haklıydı. Sevgi kadınla var olan bir eylemdi. Bir çiçeği sevmek mesela ya da bir çocuğu... Sevgi dolu bir erkek çocuğunu yetiştirmek bile sevgi dolu bir annenin eylemiydi.
Kadın, bizzat sevginin ta kendisiydi.
22 Ağustos 2024
23.51
Titreme daha fazla kalbim...
Bazı şeylerin olmayacağı başından bellidir ya hani, ben o olmayacak şeyleri zorlamayı o kadar seviyorum ki sonunu bile bile bir Shakespeare tragedyası okuyor gibiyim her seferinde.




Dudak kalemini eline alırkenki şaşkınlığını hâlâ hatırlıyorum. Ucu öylesi kalın bir makyaj malzemesiyle bitmiş bir kısa parlament paketinin üzerine çizerek anlatmıştı anlattığı tekniği. Resme her zaman ilgi duymuş biriydim ancak o akşam öğrenmeye çalışmadım. Anlattıklarını dinlemeyi unuttum. Tek görebildiğim nasırlı ellerinin arasında zarafetle tuttuğu kalemdi.
hayatımı nasıl düzene sokacağımı düşünüyorum


sağlıklı yaşam!

Bedelini benim ödediğim hayatta her şeyi doğru yapmak zorunda değilim mutluysam bitmiştir...

"Bu insanlar gercekleri duymayi hep sacma bulur."